Selma Erdal 9 Aralık 2008
selma_erdal16@yahoo.com
Yıl 2002… Günümüzün CHP’den Bursa Milletvekili Kemal Demirer, o günlerde il başkanlığı görevinde… Bense 1997’de Devlet’den emekli olmuşum, biraz soluklanmışım… Bu arada memur olarak Devlet’de görev yaparken, aynı zamanda Lisans+ yüksek lisans+ doktora düzeyinde Kamu Yönetimi eğitimi almışım… Gönlüm sosyal demokrasiden yana… Özde Atatürk İlke ve Devrimleri ile yapılanmış siyasal bilincim… Doğal olarak çalıyorum CHP Bursa İl Örgütü’nün kapısını…
O günlerde Deniz Baykal halka açılıyor, çalışma kurulları oluşturuyor, gönüllülere çağrı çıkarmış; halkın bilgi, deneyim ve birikimlerinden yararlanmak bağlamında… Ben de uzmanlık alanım “kentleşme ve çevre sorunları” olduğundan, Çevre Kurulu’nda görev almak istediğimi bildiriyorum. Beni, henüz Gençlik Kolları Başkanı olduğu 12 Eylül 1980 öncesinde, CHP Kadın Kolları toplantılarına katıldığım günlerden anımsayan Kemal Demirer, yıllar sonra 2002’de CHP’nin kapısını çaldığımda o günlerde boş olan Kadın kolları Başkanlığı’nı öneriyor bana… Kıvanç duyarak görevi üstleniyorum… Ve ilk yönetim kurulu toplantısına katılıyorum.
Toplantının gündeminde; bir önceki yönetim kurulundan kalan 4 milyarlık yemek borcunu kapatmak için, bir yemek düzenleneceği konuşuluyor ve elime bir deste bilet tutuşturuluyor düzenlenecek olan yeni bir yemek için… Diğer bir deyişle ilk görevim veriliyor: Önceki yönetimden kalan 4 milyarlık yemek borcunu kapatmak için düzenlenecek olan yemeğin biletlerini satmak… Yine bu toplantıda öğreniyorum ki benim katılmak istediğim Çevre Kurulu’na; ANAVATAN Partisi’nden CHP’ye yatay geçiş yapan Feridun Pehlivan önerilmiş…
Toplantının sonlarına doğru ortaya kocaman bir pasta geliyor; PEHLİVAN PASTASI… PEHLİVAN’ın CHP’ye ve Çevre Kurulu’na katılımını kutlama pastası… Pastadan tek lokma almadan, toplantının bitmesini beklemeden ayrılıyorum ve ertesi gün de CHP’den ayrılıyorum; CHP buysa, ben CHP’li olamam diyerek…
Yıllar sonra, 2008 Eylül’ünde HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ’nin oluşumu duyuruluyor Türk Ulusu’na, yeni bir KURTULUŞ SAVAŞI’nın hazırlığına girişircesine…
Emekli bir paşa, televizyon yansılarında; ülke, ulus adına güzel sözler söylüyor, yıllardır dillendirilmeyen, unutturulmaya, ulusun belleğinden kazınmaya çalışılan değerlere ilişkin umut dolu sözler bunlar… “Sanaldan başvurun, katılın aramıza” diye de duyurular yapılıyor…
ATATÜRK İLKELERİ’nin 6 OKU’nu simge olarak kimliğinde taşıyan CHP teker, teker okları kırdıkça; belki diyorum, belki ülkemiz, ulusumuz bu oluşumla yeniden aydınlığa, saygınlığa, çağdaşlığa, gönence, ekonomik bağımsızlığa kavuşur umuduyla başvuruyorum sanaldan Paşanın Partisi’ne…
“Ramazan Bayramı diyenlere bir başkaldırı olsun” ŞEKER BAYRAMI’nın 3.gecesi, saat 23.00 sıraları telefonum çalıyor, partinin il başkanlığına atanmış emekli bir albay arıyor… Yaklaşık bir aylık süreçte yapılan toplantılar, tanışma konuşmaları, “liyakat esasına göre” görevlendirilme yapılacağı söylemleri… Ve il yönetim kurulunda bir görevin de payıma düşüşü…
Ben ki idealist / ülkücü Atatürkçü, ben ki ulusçu, devletçi bir kadın yurttaş olarak diğer siyasal partilerden çok başka bir oluşumun içinde olduğum umuduyla coşkulu…
Bilgi birikimlerimizle, yurtsever kimliklerimizle yola çıktığımızı sanırken, cüzdanlarla, çek defterleriyle yola çıkıldığının ayırdına varıyorum, “para” bir kara kedi gibi giriyor HEPAR’la aramıza… Taşın altına el koymaların bedeli 2 milyarlık bağışlardan su içiyor ki bencileyin bir memur emeklisinin aylık bütçesi ancak o kadar… O an anlıyorum ki benim için siyaset bu kadar, buraya kadar… Çünkü çekleri kesenlerin, sözleri hiç kesilmiyor, benimse neredeyse ağzım hiç açılmıyor…
29 Ekim 2008’de açılış töreni hazırlıkları öncesinde, 27 Ekim 2008 gecesinde “yetersizliğim nedeniyle istifa” iletimi gönderiyorum sanaldan ve 28 Ekim günü de alkışlarla karşılanan hummer’lı bir genel başkan görünce de televizyon yansılarından; “Hummer’la, bu ülkenin, bu ulusun hamuru nasıl yoğurulacak ?” sorusu düşüyor dudaklarımdan… Ve bu görüntülerden sonra bütünüyle, “profesyonel anlamda siyasete katılma” düşlerime hoşça kal diyorum sonsuza değin…
Değişen hiçbir şey yok… Dün, bugün ya da yarın, kapitalist ülkelerde olduğu gibi bu ülkede de siyaset; profesyonellerin işi, parayla yapılıyor… Bizim gibi amatörlere de “ülkenin yazgısını belirleyenleri medyadan izlemek” ve de “büyüklerimiz bizden daha iyi bilir” demek kalıyor ki “büyüklerimiz”in, “cüzdanı büyüklerimiz” olduğunu belirtmemin gereği yoktur sanırım…
Bir de “Oy kullanarak siyasete katılmak” mı dediniz ?...
Oyların satın alındığı bir ülkede, sizin, benim satmadığımız/pazara sürmediğimiz oyların gücü, etkisi ne olabilir ki ?...