google9795033e2420e1cd.html Cemology Onuncu köy: Şeriat özlemi 2
'Bu ülke batının emperyalizminden, doğunun da vicdan sömürüsünden kurtulursa ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur'
M.Kemal ATATÜRK

Cemology Onuncu köy Yazarlar

Şeriat özlemi 2

Şafak Tomruk 7 Eylül 2008
classicmusic@mynet.com

Şimdi gelelim güvenlik kamerasının kaydettiği dayak faslına. Aslında bu tip olaylar ilk değil fakat Ankara gibi büyük illerde pek olmuyordu. Hiç şaşırmamak lazım. ABD' ci ve AB' ci faşist AKP iktidarından yüz bulan gerici güçler mahalle baskısını arttırarak sürdürüyor. Keçiören Belediyesi de bunlardan sadece biri.

Aşağıda okuyacağınız yazıda Yeni Aktüel dergisinde yer alan konunun devamında şehir eşkiyalığının nasıl yapıldığını göreceksiniz. İktidara sırtını dayamış bu katil ruhlu güruhun başı, şimdide Ankara Büyük Şehir Belediyesi başkanlığına oynuyor. Böyle iktidara böyle başkan adayları da çok yakışır. Kaşar ağası İ. Melih Gökçek' ten sonra Turgut Altınok. Ne güzel değil mi?

Kaşar ağası dedim de aklıma geldi. İ Melih Gökçek,Ardahan' ın bir ilçesinde 2000' li yılların başında kaşar ağası seçilmişti. Bu bir dip not olarak aklınızda kalsın.

Güvenlik kamerasının kaydettiği dayak:

* Aslında “fısıltı gazetesi” Ankara’nın Keçiören ilçesindeki bu tür “dayak” haberlerini sürekli vermekteydi. Sonunda, 14 Ağustos gecesi dükkânını kapatmadığı gerekçesiyle Metin Şahin’in belediye zabıtaları tarafından hastanelik edilmesi ve görüntülerin ATV’de yayımlanması üzerine tüm gözler 1 milyon insanın yaşadığı ilçenin belediyesine döndü. Biz de Yeni Aktüel ekibi olarak işin içyüzünün ne olduğunu merak edip GEMPAŞ Tekel Bayi’nin yolunu tuttuk. Dükkâna vardığımızda ilk olarak belediye zabıtalarının acımasız saldırısına uğrayan Metin Şahin’in babası Pirfani Şahin’in ağzından olayın detaylarını dinledik. Baba Şahin; olay gecesi saat 20.00 sularında dükkândan çıkıp yemek için eve gittiğini, dükkânı da oğluna bıraktığını söylüyor. Gece 22.45 sularında bir arkadaşı Pirfani Şahin’i telefonla arıyor. Telaşlı bir sesle gelen haber, bir babanın oğluyla ilgili duymak isteyeceği son cümlelerdir herhalde: “Amca yetiş, Metin’i öldürüyorlar!”

* Daha sonra Pirfani Bey’le birlikte, Metin Şahin’in hasta yatağında istirahat ettiği evlerine gidiyoruz. Metin Şahin’i, olayın üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen oldukça kötü bir durumda buluyoruz. Dışarıdan bakıldığında rahatlıkla görülen fiziksel darbe izlerinin yanı sıra, saldırının psikolojik etkileri de Metin Şahin’de net bir şekilde fark ediliyor. Metin Şahin, bizim kendisiyle görüştüğümüz günden (20 Ağustos 2008) iki gün önce konuşurken kekelemeye başlamış. Doktoru zaman içinde bu tip etkilerin olacağını ama tekrar düzeleceğini söylemiş. Kendisine konuşmak istemezse bunu anlayışla karşılayacağımızı söylememize rağmen, olan biteni anlatmak istiyor ve söze “Perşembe akşamüstü saat 22.45 civarıydı. Yanımda bir arkadaşım vardı” diye başlıyor. “Arkadaşım kendine çay doldurup dışarı kapının önüne çıktı. Ben de kendime çay doldurmak için yukarı çıktım. O sırada arkadaşım ‘Metin, iki tane belediye arabası geldi’ dedi. Aşağıya indiğimde Keçiören Belediyesi’ne ait Megane marka iki resmi arabayı gördüm. Araçları tanıyordum. Zabıta grup amirlerinin araçlarıydı. Ellerinde büyük sopalarla beni yıkmaya geliyorlardı. Ya beni yıkacaklar ya da başıma iş açacaklar. Çok korktum.”

* Belediye zabıtaları, müşterilerin dükkânı boşaltmalarını istemiş. Şahin de bu durumu fırsat bilerek güvenlik kamerasını çalıştırmayı akıl ediyor. Bu görüntüler ATV’de yayınlanınca da herkesin olaydan haberi oluyor.

* Metin Şahin dayak anını şöyle anlatıyor: “Dükkânın içine girip beni ellerindeki beysbol sopasıyla tezgâhın arkasına ittiler. Her şey orada başladı. Aklıma geldikçe titriyorum ve konuşamıyorum.” Biz de üstelemiyoruz. Metin Şahin kendini toparlayıp yeniden anlatmak istiyor ve tüyler ürperten bir tanımlama yapıyor: “Beni tezgâhın arka tarafına aldılar, infazımı orada yaptılar. (Burada biraz zorlanıyor. Söylediklerini birkaç kez tekrar ediyor) O arkadaş… Döven arkadaş… Ercan arkadaş… İçeri girerken bana arkamdan bıçak salladı. Sustalı bıçak o kadar büyük ki kaçarken tişörtümün içine girip iki parçaya ayırdı. Ama sokmak için salladı. ‘Seni öldüreceğim, senin yüzünden başımız belaya giriyor’ diye dövmeye başladılar. Ben çok korkuyorum. Kendim için değil, ailemden birine bir şey yapacaklar diye korkuyorum.” Olayların bu noktaya gelmesindeki nedenleri merak ediyoruz.

Sevgili Onuncu köy okurları; bu yazı birkaç gün daha devam edecek ve bu aymazların yaptıkları zulüm ve eşkiyalığın hangi boyutlara vardığını gösteren üçüncü bölümü yarın kaleme alacağım. Tekrar buluşmak dileği ile.



MANŞETLER