Bülent Güler 18 Temmuz 2008
angtar2006@hotmail.com
2004 Mayıs’ıydı. Ebu Gureyb cezaevinde, ‘’hani Iraklı esirlere bütün dünyanın gözü önünde barbarca şiddet uygulanan şu meşhur hapishanede’’, işkence gören mahkumlarla röportajlar yapmıştım. Maruz kaldıkları insanlık dışı muameleleri gözyaşları içinde anlatmışlardı.
Aralarında Iraklı Kürtler de vardı. Erbillisiyle, Süleymaniyelisiyle, onlar da Iraklı Arap kardeşleriyle aynı yazgıyı paylaşmıştı. Amerikan askerinin, başına çuvalı geçirip, karnına postalıyla defalarca tekme attığını anlatmış ve işgalcilerden nefret ettiğini söylemişti o Kürtlerden biri…
Bağdat, o dönemde görece sakindi. Bütün dünya Irak’taki küçük bir yerleşim biriminin adını ezberlemişti o günlerde. Bu kentin adı Felluce’ydi… Zorluklar teker-teker aşıldı ve sonunda adı kanla, savaşla, şiddetle özdeşleşen bu kente girmeyi başardım.
Felluce, Irak’ta direnişin merkezi, Sünni üçgenin kalbi ve Amerikan ordusunun korkulu rüyasıydı.
Çölün ortasından geçerek ulaştık direnişçilerin kalesi Felluce’ye…
Kentten dumanlar yükseliyordu. Amerikalılar, sokak savaşında tam bir hezimete uğramış; çareyi kentin merkezinden çekilip havadan bombalamakta bulmuşlardı.
Felluce’de, kan gövdeyi götürüyordu.
Batı, bir kez daha ‘’böl ve yönet’’ politikasını başarıyla uyguluyor ve bölge insanları arasında nefret tohumları ekiyordu.
Felluce’de, “Amerikan askeri üniforması giymiş Kürt milisler” (minarelerden!) direnişçilere mermi yağdırıyordu.
Ebu Gureyb’te, Amerikan askerinin, tekmelerinin bedeninde bıraktığı izleri gösteren Süleymaniyeli Kürt geldi aklıma o an.
Direnişçiler, öfkeyle bağırıyor ve : “ Amerikalılar, er geç gidecek ve o gün geldiğinde bu hain Kürtlerle baş başa kalacağız. Bu yaptıklarının bedelini çok ağır ödeyecekler!!!’’ diyorlardı.
Araya sokulan nifak, Irak’taki etnik gruplar arasındaki nefreti körüklemeye devam ediyor.
İşte insan bunları gördükçe üretilen komplo teorilerinden etkileniyor ve ister istemez ‘’Acaba söylenenler gerçek mi?” demeden kendini alamıyor!
DEVAM EDECEK