google9795033e2420e1cd.html Cemology Onuncu köy: Ruhumuz Bozuk Çıktı!
'Bu ülke batının emperyalizminden, doğunun da vicdan sömürüsünden kurtulursa ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur'
M.Kemal ATATÜRK

Cemology Onuncu köy Yazarlar

Ruhumuz Bozuk Çıktı!

Hüdaverdi Arıboğan 31 Mayıs 2008

Medyada sık sık karşılaştığımız rutin haberlerden biri. Bazen haberi bile okumadan, sadece haberin başlığından ya da tanınmasın diye gözlerine bant çekilmiş bir vesikalık fotoğraftan içeriğini hemen anlayabileceğimiz ve bizi pek de heyecanlandırmayan ve daha da vahimi açtığı toplumsal yarayı sorgulamadığımız vaka-i âdiyeden bir haber.
İlk günkü haberin başlığı “ Gerdek Gecesinde Damat Cinneti ” idi. Haberi okuduk geçti. Bu memlekette bu tür olaylar sıradandı. Haberin altını deşmemize gerek yoktu. Çünkü sebepleri son derece tanıdık ve yakındı. Her birimizin bilinçaltını deştiğimizde, o karanlık dehlizlerde bu kalıntılara rastlamak mümkündü.
Aynı haberle ilgili, ikinci gün çıkan haber başlığı bu kez daha ilginç ve ilgi çekiciydi. “ O Gelin Bakire Çıktı ” diyordu. O anda, farkında olmadığımız, “ cinnetin tarafı olma ” duygusunu yaşadık toplumsal bilinçaltımızda. Derin bir acıma duygusuna gark olduk hep birlikte. Bu işte doğrudan parmağımız olmadığı halde, bir vicdan azabı muhasebesine giriştik. Günahımız yoktu ama yine de bakire bir kızın suçsuz yere vurulması hepimizi fena halde sarstı.
Kız bakire çıkmasaydı, bu derin teessürü yaşamayacaktık belki de. Her ne kadar namus cinayetlerine karşı olsak da, vahşi tarafımız, “ bozuk “ çıkan bir zavallının vurulmasına duyarsız kalabiliyor biz farkında olmadan. Oysa kızın temiz çıkması, kafamızdaki zindanların meşruluğunu sorgular hale getirdi.
Gerdek gecesi cinnet yaratan zavallı delikanlıdan fazla bir farkımız yok aslında. Toplum olarak bozuk olan hiçbir şeyi sevmeyiz. Yollar bozuksa, tüm enerjimizle kalayı basarız.
Trafikte, önümüzdeki sürücü bozuksa hem kalayı basar, hem de kornaya basarız. En iyi ihtimalle öndeki aracı geçmek için hışımla gaz pedalına basarız.
Bozuk olan hiçbir şeyi sevmeyiz biz. Bozuk olana bozuk atarız. Televizyon bozuksa tepesine vururuz, kız bozuksa kafasına sıkarız.
Kafamız bozuk çünkü. Sevgiden, nezaketten ve hoşgörüden nasibini en az almış bir toplumun fertleri olarak, bozuk düzenden sürekli şikâyet ederiz.
Sevgi gösterilerinden hoşlanmayız, büyüklerimizin yanında çocuklarımızı sevmeyiz. Birbirimize “ seni seviyorum “ diye asla hitap etmeyiz. Çoğumuz çocukluğunda kendini babasının kucağındayken hatırlamaz bile. Çünkü babalarımız bizi hep kaçak sevdi. İllegal sevgilerden legal mutluluklar çıkarmak mümkün olmadı bu yüzden.
Nezaketi, nezaket gereği yapar; hoşgörüye, hoşgörüyle bakmayız. Namus denen engebeli arazide dolaşmayı, aşk denen saf hülyaya tercih ederiz. Namusu insan bedeninde aramayı ve onu kafalarımızdaki gayrimeşru zindanlarda dolaştırmayı erdem sayarız.
Onun için, arabanın camından çöp atmayı, bir yakınımızın referansıyla bir kamu hizmetinden yararlanmayı, yarattığımız gürültüyle çevreye rahatsızlık vermeyi namus süzgecinden geçirmek aklımıza gelmez. Kaldı ki bunlar, küçük hak hırsızlarının marifetleri. Bir de daha namlı, daha büyük ve daha itibarlı hırsızlar var ki; küçük insanların küçük günahlarına ilham kaynağı oluştururlar. Ve tepemiz her attığında onlara da bozuk atarız umutsuzca.
Kafamız bozuk bizim, ruhumuz bozuk. Bir körpe bedene kıyacak kadar zavallı, korkak ve ruhsuzuz. Ne ruhumuz, ne beynimiz ne de hayallerimiz bakire değil. Ama yine de deli danalar gibi etrafımızda bakire ararız.
Ruhumuz bozuk bizim. Fahişe ruhların bakire bedenler aramasında da hiçbir erdem olmasa gerek.