google9795033e2420e1cd.html Cemology Onuncu köy: Üç Çocuk mu Hiç çocuk mu?
'Bu ülke batının emperyalizminden, doğunun da vicdan sömürüsünden kurtulursa ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur'
M.Kemal ATATÜRK

Cemology Onuncu köy Yazarlar

Üç Çocuk mu Hiç çocuk mu?

Hüdaverdi Arıboğan 7 Mayıs 2008 

Altı çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydum. Güneydoğu’ nun izbe bir kasabasında; çelik çomak oynayarak, tahta kılıçlarla Battal Gazi taklitleri yaparak ve bakır telden kendi yaptığım araba ve benzeri oyuncaklarla oynayarak geçti çocukluğum. Annem ve babamın tüm olumlu çabalarına rağmen, yoğun bir ilgi ve şefkatten mahrum büyüdüm. Çok çocuklu bir ailede yaşayan her çocuk gibi.

Kendimi babamın kucağında hiç hatırlamıyorum. Birlikte oyun oynadığımızı da. Fakir değildik ama babam memur olduğu için kıt kanaat geçinirdik. Her zaman eksik olan ya da yetersiz olan bir şeyler vardı hayatımızda. Sokaktaki arkadaşlarım da benden farklı değildi. Hatta benden çok kötü durumda olan arkadaşlarım vardı. Üzerlerindeki paçavralara kıyafet demeye bin şahit gerekirdi.

Bir gün, böyle bir arkadaşımın ısrarıyla, onlarda öğle yemeğine kalmıştım. Sofrada yemeğin gelmesini beklerken, ( hiç abartmıyorum ) ortaya kocaman bir kâsede ayran konuldu ve kaşıklar dağıtıldı. Tandır ekmeğini ısırıp ayranı kaşıklamaya başladılar. Ben hayal kırıklığına uğramıştım. Sofrada kaç çocuk olduğunu şimdi hatırlamıyorum.Onların fakirliğini anlayacak ve sorgulayacak yaşta değildim. Yemek beni tatmin etmediği için kalkıp eve gittim. Onlar da kalmam için ısrar etmediler. Akşam olunca bu manzarayı annem ve babama anlattım. Babam da üzülmüş olacak ki; benden, o arkadaşımı eve sık sık yemeğe çağırmamı istemişti.

Başbakan, yakın zamanda, her ailenin en az üç çocuk doğurması gerektiğini söylediğinde, aklıma ilk gelen şey, bu hüzünlü anı olmuştu. Ben; bakılabilecek kadar çocuk doğurma işini de geçtim. Bırakın üç çocuk doğurmayı, bu dünyaya tek çocuk getirmek bile bana pek akıllıca gelmiyor. Dünyanın hızla ve hoyratça kirletildiği, kaynakların yetersiz olduğu, var olan kaynakların da hakça dağıtılmadığı bu çağda çocuk doğurmak, en çok o çocuğa haksızlıktır.

İktisat teorisinin ilk tanımı şudur: “ iktisat, sınırlı kaynakların sınırsız ihtiyaçlara göre uyarlanması teorisidir “. Dünya nüfusunun hızla arttığı ve kaynakların daha da hızlı bir şekilde tüketildiği bu zamanda çocuk doğurmak tam anlamıyla bencilliktir. Yeterli beslenemeyen, sağlık hizmetlerinden adilce yararlanamayan, iyi bir eğitim alamayan bir çocuğun; ne ailesine, ne memleketine ne de insanlığa hiçbir yararı olmayacaktır. Zor koşullarda büyüyen ve ailesinde yeterli sevgi ve şefkâti bulamayan bir çocuk; doğanın sırtında bir yük olduğu kadar, potansiyel bir suçlu olması açısından da insanlık için bir tehlikedir bence.

Sanayinin hızlı ve kontrolsüz büyümesi sonucu doğa da hızla kirlenmiş, iklimler değişmiş ve küresel ısınmanın eşiğine gelinmiştir. Artık çocuklarımıza doğal gıda dâhi veremiyoruz. Hormonsuz ne sebze-meyve, ne tahıl ne de et ürünleri bulmak neredeyse imkânsızlaştı. O zavallı yeni doğan yavrularımıza, içimiz rahat ve gururla sunabileceğimiz hiçbir şeyimiz yok aslında. Yıllar önce, o fakir ailenin kaşık salladığı ayranın doğallığı; bugün, en bildik markanın bile ayranında bulmak olanaksızdır. Pet şişelerden tutun da paketli tüm gıdalardaki koruyucu maddelere kadar kanserojen etkiler olduğu artık bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Çocuklara sunacağımız temiz bir hava, oynayabilecekleri doğal ortamlar, kanserojen etkisi yapmayan oyuncaklar dâhi yokken, onları bu dünyaya buyur etmek akıl kârı olmasa gerek.
Elbette ki dünyaya hiç yeni insan gelmesin demek de doğanın akışına aykırıdır. Ama hiç
olmazsa hasbelkader yeni doğacak çocuklara da temiz ve yaşanılır bir dünya sunmak da boynumuzun borcu olmalıdır.